Welsh Masters-Welsh Classic, Eylül 2010

12-13 Haziran 2010 tarihlerinde Türkiye Şampiyonası ayaklarının sonuncusu Sürmeli Otel'de gerçekleştirildi. 32 Erkek, 16 Bayan sporcunun davetli olduğu turnuvanın sonuçları Türkiye sıralamaları için oldukça önemliydi. En azından benim için:) Sezonun son turnuvasının ardından Galler'de yapılacak olan turnuvaya Türkiye'den 8 erkek ve 4 bayan oyuncu Anatolians Group'un ve federasyonun davetlisi olarak gönderilecekti. Yani bu benim için son şans. İlk 4'te kalmam şart çünkü Galler'i görmedim:) İşte bu motivasyonla ancak çeyrek finale kadar çıkabiliyor ve yine 3. olarak tamamlıyorum turnuvayı. Yine dememin sebebi, bu sene gerçekleştirilen 6 turnuvanın Kemer'de gerçekleştirilen ilki hariç hepsini 3.olarak tamamladım. Hemen elimize puanları alıp hesap yapmaya başlıyoruz. Evet olmuş, 4.olarak bu sezonu bitirebilmişim. Yani ben de Galler yolcusuyum. İşte böyle başlıyor benim seyahat hikayem:

3 Eylül 2010, Cuma
Lufthansa'nın 06:20 Ankara-Münih seferi için tüm kadro gözlerini ovuştura ovuştura 05:00 itibari ile havaalanındayız. Yoo pardon Bora hariç elbette... Üstelik nerede kaldı diye hiç endişelenmiyoruz. Çünkü o Bora ve bu normal. Hepimiz check-in işlemlerini tamamladıktan sonra o da bize dahil oluyor. Bir de Duygu hariç. Onu da hiç gözlerini ovuştururken görmek mümkün değil. Onun enerjisi hepimize yetecek kadar çok. İşbankası kredi kartının müşterisine en büyük  hizmeti olan loungedan yararlanarak kahvaltımızı yapıp uçaktaki yerimizi alıyoruz.

Bu seyahatin kadrosunda Sadık Özdemir'in hakkını sıradaki İlhan Arı'ya, Efsun Turan'ın da hakkını sıradaki Seçil Toros'a bırakması ile, 8 erkek oyunucu: Engin Kayaoğlu, Utku Karaca, Emre Toros, Eser Tekin, Ayhan Turalı, Necmi Cebe, Bora Temizsoy ve İlhan Arı, 4 Bayan oyuncu: Duygu Karaca, Aslı Barış, Seçil Toros ve ben varız. Federasyonu temsilen de Mete Özdemirci.
    
  
Münih aktarmalı uçuşumuzda rötar yaşamadan varıyoruz 10:25'te Manchester'a. Bavullarımızı beklerken hepimiz uluslararası konuşmalar için uygun fiyat öneren geçici telefon kartlarından alıyoruz. Hatta Necmi, yanında telefon verenlerinden alıyor. Dışarı çıktığımızda bizi Anatolians Group'un Galler'li ortağı Alan Marshall karşılıyor. Bizi bekleyen minibüsümüze yerleşiyoruz.
Turnuvanın yapılacağı kasaba olan Rhyl'a doğru yola çıkıyoruz. Yaklaşık 1,5 saatlik bir yolculuk yapacağız. Yol boyu kızlar bir araya gelip soluksuz bir sohbet yapıyoruz. Mete, Alan ile sohbette. İlhan şoförün yanında co-pilot edasıyla yer alıyor. Geriye kalan herkes uykuda. Haklılar aslında. Yolculuk çok erken başladı ama bayanların enerjisi takdir edilecek seviyede.
Rhyl bir tatil kasabasıymış aslında. Organizasyon bize konaklama da sağlayacak. Ne var ki Emre Toros'un geçen seneki tecrübesinden biraz tedbirli olmakta fayda olacağını düşündük ve hepimiz yanımıza yastık kılıfı, çarşaf, yorgan ve havlu aldık. Hatta Seçil ve ben bir hafta boyunca bunun için alışveriş yaptık. (Mecburduk diye..yoksa sevdiğimizden değil hani:)) Bir karavan parkında konaklayacağımızı biliyoruz ama çok detay bilmiyoruz. Kendimizi en kötü koşullara hazırlamış şekilde yol alıyoruz Lyons Robin Hood tatil kampına (http://www.lyonsholidayparks.co.uk/robinhood.php)

Varır varmaz Alan bizlere karavanlarımızın anahtarlarını veriyor. Bizler için 3 karavan ayrılmış. Aramızda hızla organize olarak yerleşiyoruz karavanlara. Mete ve benim için ise sabit odalardan biri ayrılmış. Bizimki 1 oda 1 mutfaktan oluşan bir hücre:) (Hücre, yemek yaparken karşılaştığımız Darryl Fitton'ın tabiri.) Toroslar ve Karacalar bir karavana, Aslı, Eser ve Ayhan bir karavana, Engin, İlhan ve Necmi ise diğer karavana yerleşiyorlar. Karavanlar beklediğimizden çok daha güzel; çok da geniş olmasa da, en önemlisi temiz çıkıyorlar. Hepimiz oldukça memnunuz. Tertemiz çarşaflar yatakların üzerine bırakılmış. Kendimiz yapıyoruz yataklarımızı.
 
Fakat akla gelmeyecek ihtiyaçlar var. Sabun, tuvalet kağıdı gibi temel ihtiyaçların yanı sıra, karavanlarda kahvaltı edileceğinden alışverişe gitmemiz gerekiyor. Hep birlikte öncelikle yemek yiyebileceğimiz bir yer bulabilmek için Rhyl'in merkezine doğru yürüyoruz. Arada gruptan eksilenler oluyor. Yorgun olan Torosları yarı yolda, bulduğumuz ilk fast food restoranda bırakıyoruz:)

Sadece 6 km uzakta olan merkeze vardığımızda, yemek için yer aramaya başlıyoruz. Tercihler değişiklik gösterdiğinden dağılıyoruz. Biz Duygu ve Utku ile bulduğumuz 8-10 masalık küçük bir kafeyi tercih ediyoruz. Ardından da başlıyoruz Wellington Road üzerinde yürümeye. Bu caddeyi kesen birkaç ara sokak var ve Rhyl'in merkezi yaklaşık 15 dakika içinde gezilebiliyor:) Biz de gezimizi tamamlıyor ve caddenin sonunda denize varıyoruz. Aslında Atlantik Okyanusu'na varıyoruz. Sahilde kurulu çocuk parkının içinde dondurmalarımızın tadını çıkartıyoruz. İyi ki geldik diyoruz.
   
Karavanlarımıza dönmeden önce yarın sabah yapacağımız kahvaltıyı düşünerek alışverişimizi yapıyoruz. Fiyatlar çok cazip geliyor, bir de Duygu'ya telefon alıyoruz. 

Kampımıza geri döndüğümüzde oldukça yorgunuz. Maçların yapılacağı alana uğruyor ve yapılan hazırlıklara bakıyoruz. Mete ile birlikte Karacalar ve Toroslar'ın karavanına sohbete gidiyoruz ama çok da dayanamadan erkenden yatmayı tercih ediyoruz. Uzun bir gün oldu. Yarın maçlar başlayacak. Sabah kahvaltısına yine bu karavana davetliyiz.


4 Eylül 2010, Cumartesi
08:30'da uyanıyoruz. Dün yaptığımız alışverişten herkese birer jambonlu sandviç yapıyorum ve komşu karavana kahvaltıya gidiyoruz. Herkes uykusunu almış, dinlenmiş ve zinde bir şekilde ayakta. Toros'u kampın marketine yumurta almaya gönderiyoruz. Karavanın içinde 6 kişinin konaklayacağı düşünülerek tüm mutfak malzemesi yerleştirilmiş. Fırın, ocak, mikrodalga fırın ve kettle da var. Tava, tencere, tabaklar ve bardaklar var. Fakat sizin temizlik malzemelerini ve yemek yapabilmek için gereken tüm malzemeyi almanız gerek. Dolayısı ile her sabah marketin yolunu adımlayacak talihli değişerek seçilecek. Ben bu şekil bir tatil hiç yapmadığım için hem şaşkınım hem de mutluyum. Mete ve ben de bu karavanın kadrosuna dahil oluyoruz. Dolayısı ile kendi mekanımız için ayrıca alışveriş etmiyoruz. İşbirliği içinde kahvaltımız hazırlanıyor.
     
 
Kahvatının ardından turnuvanın yapılacağı alana gidiyoruz. Burası kamp alanının içinde bir sosyal tesis denebilir. Uzunca bir barı ve bir sahnesi olan halı kaplı bir salon. Giriş kapısının hemen önünde dart figürlü gömleklerin hazırlanıp satıldığı bir küçük dükkan yaratılmış. Talebinize göre seçtiğiniz gömleğe istediğiniz baskıyı yaptırabiliyorsunuz.

Salona girişte sağ duvara boydan boya boardlar yerleştirilmiş. Boardlar ahşap bir levha üzerine asılmış ama hepsi birbirine bağlı.  Skorların yazıldığı beyaz tahtalar için birer bez bırakılmış yere. Maç bitiminde eğilip alıp siliyorsunuz ve diğer maçların yapıldığı tüm boardlar birlikte sağa sola sallanıyor. İnanılmaz ama hiç kimse ses çıkartmıyor. Tony O'Shea 180 atmaya devam ediyor. Darryl Fitton yine de maçını alıyor. İstemeden düşünüyorsunuz; eğer bu sistemi Türkiye Şampiyonalarından herhangi bir ayağında kullansanız, darttr yahoo grubu nasıl bir hit alır o gün diye. Türk dartçısı galiba en kaprisli dartçı figürü diye geçiyor aklımdan. Bu insanlar İngiltere'nin en iyi oyuncuları ve her koşulda dart atılabildiğinin en iyi örneğini sunuyorlar bize. Salonun en iç kısmında kalan boardlar sahnenin kenarında kalıyor. Üstelik tuvalete giden tek yol da bu. Eleme maçları bu boardlarda oynanıyor. Seyirci ayakta ve tuvalete gidenlere sırtını duvara yaslamak sureti ile yer veriyor. Atış yapanın geride kalan ayağına basmak üzereyken, zıplayarak ulaşıyorsunuz tuvalete.
   
 
Bugün ve yarın "Welsh Masters" turnuvası yapılacak. Karışık çiftler, tek erkekler ve tek bayanlar maçları yapılacak. Bugün karışık çiftler turnuvası var. Çift başına 8,00GBP vererek katıldığımız turnuvadan ikinci maç sonunda ayrılıyoruz. Engin'e eşini organizasyon buluyor. Onlar çeyrek finale kadar ilerliyorlar. Biz kendimizi yine Rhyl'e atalım diyerek ayrılıyoruz bizim gibi elenen Toroslarla. Kampa taksi çağırmanız gerekiyor her seferinde. Öyle yoldan bulurum falan olmuyor. Arıyorsunuz ve kampın aslanlı kapısında yaklaşık 10 dakika bekliyorsunuz aracınızı. Bu arada sınırsız kombinasyonlarda fotoğraf şansınız oluyor aslanlarla. Sonra 6,00GBP vererek ulaşıyorsunuz merkeze.
 
 
İngiltere'ye gelip de fish'n chips yemezseniz olmaz tabi. Bildiğiniz sosa bulanmış balık ve patates kızartması ama bu taraflarda çok meşhur. Aslında yenebilecek başka bir şey zaten yok. Biraz da mecbur yani.
Alan Marshall bize işletmecisinin bir Türk olduğunu söylediği iyi bir restoran önermişti. Biz de onu tercih ediyoruz. Öyle restoran denince aklınıza halı kaplı, kumaş peçeteli, kadife sandalyeli bir yer gelmesin tabi ki. Burası kızartma kokusuna nazır yemek yenen, okul kantini konseptli bir mekan ama lezzetli yemekler sunuluyor. Özellikle bezelye ezmesini çok beğeniyoruz. (Evde yemek diye hazırlasan gülecekleri bezelyeye övgümüzü nasıl esirgemiyoruz anlaşılabilir gibi değil.) Türkçe konuşmalarımızı duyan garson bayan hemen gidip işletmeci beyefendiyi çağırıyor. Dart için burada olduğumuzu öğrenince kendisi bize Yeşim Yılmaz'ın sponsoru olduğunu ve dart turnuvalarına onu seyretmeye gittiğini anlatıyor. Dünya ne kadar küçük cümlesi işte bu anlar için uygun kalıyor :)

Yemek sonrası biraz daha dolaşıyor, kahvaltı için eksiklerimizi alıyor ve karavanlarımıza dönüyoruz. Bu gece için kararımız kağıt oynamak. Karavana gelen komşularımız Engin, Eser ve Necmi ile de muhabbet ederek kağıt oynuyoruz. Bugün Utku da kendine bir telefon aldı. Dolayısı ile teknolojik bir gece. Hafıza kartları değiş tokuşu, harita yükleme işlemleri, karavandaki internete erişilen santimetrekareler üzerine sohbetle güzel bir gece geçiriyoruz.
5 Eylül 2010, Pazar
08:30'da yine karavan kahvaltısındayız. Ben yine herkese sandviçlerini hazırlamış olarak geliyorum komşumuza. Bugün krep günü. Toros ve Mete markete gidiyor, Duygu ve ben sofra ve çaydan sorumluyuz. Seçil bize krepler hazırlıyor, Utku da kahvaltı bulaşığına talip oluyor. İş bölümü şahane. Kahvelerimizi de içtikten sonra turnuva alanına geçiyoruz. Bugünkü tek erkekler ve tek bayanlar maçları çok vaktimizi almıyor.:) Öğlenden sonra yine Rhyl merkezine doğru yol alıyoruz. Pazar olması nedeniyle sadece birkaç dükkan açık. Hava da biraz kapalı bugün. Ara sıra da yağmurla karşılaşıyoruz. Olsun bu bizim keyfimizi kaçırmıyor ki.
  
Yine ana caddeyi baştan başa dolaşıyoruz. Bu sefer yemek yemek için daha güzel bir yer buluyoruz kendimize. Burası "The Sussex, Whetherspoon" isimli, self-service bir pub. Gösterişli ölçülerde gelen yemeğimizden oldukça memnun kalıyoruz. Yemek sonrası biraz daha dolaşıp kendimize basketbol Dünya kupası maçını izlemek üzere bir sports bar buluyoruz. Maçlardan haberleri yok ama bizi kırmayarak açıyorlar Fransa-Türkiye maçını. Bu ikinci tur eleme maçında Türkiye Fransa'yı 95'e 77 yenerek bizlere çok heyecanlı ve güzel bir gece geçirtiyor. 
Ardından yapacak bir şey bulamıyor ve karavan parkımıza geri dönüyoruz. Aslında bu gece maçların yapıldığı alanda bir canlı müzik performansı var ama ekibin Seçil, Duygu ve ben dışında tamamı yorgun. Kim tutar bizi o zaman:) Mete'nin "deli manyaklar!" tepkisine aşağıdaki gibi gülerek içkilerimizi alıp dahil oluyoruz konsere.
Oldukça kalabalık. Aslında karavan kampının etrafında yapılacak hiçbir aktivite olmadığı için tüm dartçılar burada vakit geçirmeye mecbur. Biz de içkilerimizi alıp sahneye yakın bir masaya yerleşiyoruz. Ne var ki sahnede yer alan grup ilk parçanın girişinde duraklıyor ve başka bir parçaya geçiyor. Sonrasında ondan da vazgeçip başka bir parça deniyorlar ve bu parçanın sonuna geldiklerinde ara veriyorlar. Ya da biz ara verdiklerini zannediyoruz. Aaa.. eee.. toplanıyorlar. Zaten biz de kendimizi yorgun hissediyoruz, biralarımızı ve geceyi sonlandırıyoruz.

6 Eylül 2010, Pazartesi
Her zamanki saatte yine kahvaltıdayız. Yine eksikler için alışveriş yapılıyor ve birlikte kahvaltı ediliyor. Bugünkü kahvaltı Mete'den. Yumurtaları onun ellerine emanet ediyoruz. Kahvaltıya duş sonrası dahil olan Utku'nun beni kıskandıran saçlarının fotoğrafını izniyle paylaşıyorum. Süper değil mi?
Bugün "Welsh Classic" turnuvasının ilk günü tek bayan ve tek erkekler maçları yapılacak. Yarın ise çift bayanlar, çift erkekler ve karışık çiftler maçları oynanacak. Maçlar bugün 11:00'de başlıyor yine. Aslında genel olarak herkesin maçını seyretmek pek  mümkün olmadı. O yüzden de maç skorları hakkında birşey aktaramıyorum. Nihai sonuç hepimizin maçlarının yaklaşık 17:00 gibi bittiği. Mete ilk turda Tony O'shea ile oynayarak hatırlanası bir maç yapmış oluyor. Kendisi kızacak ama söylemezsem çatlarım: Yazıcı hakem ilk iki legi board'u silmeden, bir kerede tutuyor.:) 
Hatta bence de haklısınız, zorlasa üçüncü legi de sığdırabilirmiş:)
Tabi ki dostluk kazanıyor:)

Maçların ardından yine ana kapıda taksi beklerken buluyoruz kendimizi.  Alışverişten dönen Engin, Ayhan, Necmi ve İlhan ile karşılaşıyoruz ve aslanlı fotoğraf arşivimize bir adet daha ekliyoruz.
Bu sefer istikamet yaklaşık 4km uzaklıktaki Prestatyn.
Bugün maçlara ara verilmediği için öğlen yemeğini atladık ve dolayısı ile açız. Aklım kapanmak üzere olan mağazalarda kalsa da, taksiden iner inmez ilk gördüğümüz pub'a giriyoruz. The Clwydian.Yine büyük tabaklarda ve bolca servis edilen güzel bir yemek yiyoruz. Genelde hergün kızartma ağırlıklı tercihlerde bulunmak zorunda kalan ekibimiz yediği yemekten memnun olmasına rağmen Türk yemeklerini hasretle anmaya başlıyor bugün.
   
   
Yemeğin ardından başlıyoruz sokaklarda gezmeye. Burası Rhyl'dan da küçük bir kasabaymış. Dükkanlar kapalı olduğundan vitrinlere bakarak dolaşıyoruz. Prestatyn'in Rhyl'den farklı bir havası var gibi geliyor bize. Biraz daha farklı bir karakteri var. Belki de dip dibe dükkanlar ve sadece alışveriş için düşünülmüş bir caddesi olmadığından olsa gerek biraz daha çok beğeniyoruz burayı. (http://www.visitprestatyn.com/ ) Hatta Bora yarın yine gezmek ve alışveriş için burayı tercih edecek.
  
  
  
Kampımıza geri döndüğümüzde final maçlarının başladığını görüyoruz. Bayanlar finalini Juli Gore ile Lisa Ashton oynuyor ve Lisa'nın galibiyeti ile sonuçlanıyor maç. Erkekler finalini ise Scott Marsh'ı 4-3 yenen Jamie Lewis alıyor. 

Bu gece casino gecesi. Casino ortamı yine dart oynadığımız alanda sağlanıyor. 10,00GBP karşılığında 100 chip alıyorsunuz ve gecenin sonunda en çok chip sahibi olan bir kişi LCD televizyon, ikincisi gelecek sene burada yapılacak turnuvada 1 hafta konaklama ve üçüncü ise 4 şişe şarap kazanacak. Tabi ki dilediğiniz kadar chip alamıyorsunuz. Belirlenmiş bir saatten sonra alım yapamıyorsunuz. Biz de başlıyoruz biraz rulette vakit geçirmeye. Sonrasında biraz da diğer oyunlara takılıyoruz. Gecenin sonuna doğru Necmi'nin iyi bir çıkış yakaladığını görüp, onun oyununu seyretmeye başlıyoruz. Hatta yorulduğumuzu anlayınca da elimizde kalan chipleri kendisine vererek ayrılıyoruz geceden.
  
7 Eylül 2010, Salı
Bugün son günümüz. Bu sabah alışveriş etmiyor, elde kalanları bitirmek üzere bir menü hazırlıyoruz kahvaltı için. Bugün maçlar yine 11:00'de başlıyor. 
  
Eşli maçlar günü. Ben de Seçil ile eş oluyorum. Karışık eşli maçlara ise Mete ile katılıyoruz. İşin yine özeti, kendimizi öğlenden sonra Rhyl merkezinde buluyoruz. Bu arada dün gece Necmi'nin casino gecesinin birincisi olduğunu öğrenerek seviniyoruz. Kendisinin lcd televizyonunu güle güle kullanmasını diliyoruz:) Bugün artık gezilecek yer kalmadığı konusunda hemfikiriz. Yine aynı sokakları dolaşıyor ve son alışverişlerimizi yapıyoruz. Bu gece yine karavanlarımızdayız. Birbirimize ziyarete gidip, toplanmaya çalışıyoruz. Yarın sabah gün çok erken başlayacak. 03:30'da bizi organizasyonun minibüsü alacak ve Manchester Havaalanı'na götürecek.

8 Eylül 2010, Çarşamba
03:15'te giriş kapısında hazırız. Alan Marshall'ın bizim için ayarladığı minibüse yerleşiyoruz. Bindikten 10 dakika sonra uyumuş olabilirim. Hem de öyle derin bir uyku ki anlatamam. Lakin havaalanına 20km kala patlayan lastik sıkıntısı ile uyanıyorum. Hava buz gibi, erkeklerde bir panik var, kızlar minibüste oturuyor. Yaklaşık 10 dakika bu şekilde bekliyoruz. Daha sonra otobanın neresinde durmamız gerektiği hususunda bir tartışma yaşanıyor aramızda. Kimi aracın içinin uygun olduğunu, kimi korkulukların arkasında durmamızın uygun olduğunu söylüyor. Belli mi olur, otoban kazalarını internet üzerinden çokça izlemişliğimiz var. Ben daha uyanamadığım ve üşüdüğüm için kendimi minibüsün içinde mutlu hissediyorum. Aracı kullanan kişi profesyonel anlamda şoför olmadığı için ve bu işi sadece Alan Marshall'a yardım olsun diye kabul ettiği için lastik değişimi ile ilgili hiçbir fikri yok. Sonunda Mete olaya el atarak otoyol polisini arattırıp bize 13 kişi için taksi çağırılmasını istiyor. 10 dakika sonra taksilere yerleşip yola çıkıyoruz. Minibüsü ve çaresiz şoförünü otobanda yanlız bırakmak zorunda kalıyoruz. Neyse ki zamanında havaalanındayız. Bugün Seçil, Emre, Mete ve ben gruptan ayrılıyoruz. Bizi bekleyen bir İskoçya turu var. Gurubun tamamı ile bayramlaşıyor ve vedalaşıyoruz.

Çok farklı bir deneyim oldu bu seyahat. Karavan tatili hakkında fikrimiz oldu. Aslında kalabalık olduğumuz için olsa gerek çok eğlendik fakat sürekli olarak ne yapsak da yesek diye düşünmek biraz yorucu oldu. Belki her sene böyle bir tatil yapmak benim için tercih olmaz ama aynı ekiple bir daha buraya gelmeyi umarak sonlandırıyorum bu dart vesileli seyahati. Bu seyahatin sıkıntısız, eğlenceli ve hatırlanası olmasına sebep olan herkese teşekkürler.

Sabah 07:00 ve havaalanında araba kiralama firmalarının açılmasını bekliyoruz. Daha önce hiç gitmediğim bir yöne, İskoçya'ya doğru yol alacağız. Dilimde sürekli aynı söz var. Durup durup iyi tatiller diyorum Seçil, Emre ve Mete'ye. Kim bilir belki onu da paylaşırız...

Pınar Özdemirci
10.11.2010


Redaksiyon için Duygu Karaca ve Mete Özdemirci'ye teşekkürler...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder