XII. Akdeniz Kupası-Malta, 2011

Med Cup XII-Malta, 2011
Geçen sene bayram tatili için Toros ailesi ile birlikte yurtdışında seçenekler ararken Malta gündeme gelmişti. Uçak biletleri hesaplıydı, konaklama ise oldukça ucuza çözülebiliyordu. Üstelik bizim gitmeyi planladığımız dönemde Malta'da "açık dart turnuvası" da vardı ama Mete gelecek sene Akdeniz Şampiyonası'nın Malta'da yapılacağını, dolayısı ile bu ülkenin gelecek sene görüleceğini belirterek bu alternatifi listeden çıkartmıştı. İşte o an geldi ve ne yazık ki ne ben ne de Seçil milli takımda yer alamadık. Bu sefer ben huysuzluk etmeye ve gidecek kafileye dahil olmak isteğimi durup durup yinelemeye başladım. Pasaportumu yeniledim, Schengen vizesi başvurumu yaptım. Bütün bunlar için de bir buçuk hafta uğraştım ve üstelik bol da para harcadım. Yeni bir ülke görme fırsatını bir şekilde yakaladığım zaman işte bana bir haller oluyor. Aslında ekonomik anlamda bu seyahate dahil olmam çok uygun değil. Kendi evimizi almaya çalıştığımız bu dönemde yapılacak bir masraf olmadığının da farkındayım ama dedim ya, işin ucunda görmediğim bir ülkeye seyahat olunca bende hatlar karışıyor ve mantık terazimin kantarı bozuluyor. İşte bu mantıksızlığımın maddi bedeli, aynı zamanda bu yazının da bedeli oluyor.

Daha uçak biletini almadan yaptığım harcamalarımın dökümünü paylaşayım sizlerle:
Yeni Pasaport 387,80TL
Pasaport ve vize için fotoğraf ücreti 23,00TL
Vize ücreti 60,00EURO
Sağlık sigortası 16,00TL
ATO evrakları 55,00TL
Pasaport teslimatı için UPS 10,00TL

Şimdi sıra Malta'ya varmadan küçük çaplı da olsa bir araştırma yapmaya geldi. Beni orada nelerin beklediğini bilmem gerek ki, döndüğümde içim rahat etsin. Temel olarak gerekli herşeyi yaptığımdan emin olmam gerek.

İşte internetten edindiğim bilgiler:
Akdeniz’in kalbinde yer alan Malta adası İtalya’ya çok yakındır. Malta 1964'te bağımsızlığını kazanmasının ardından Milliyetçi Parti yönetimine geçmiş, aynı yıl İngilizlerle yapılan bir anlaşmayla, İngiltere’nin askerlerini beş yıl içinde geri çekmesi kararlaştırılmış 1965 ‘de Avrupa Konseyine üye olmuştur. Akdeniz’in bu şirin adasında Maltaca ve İngilizce resmi dil olarak kabul edilmiştir ve hemen her Maltalı İtalyanca konuşup anlayabilir. Köklü bir geçmişe sahip olan adada, Roma dönemi tarihi eserlerine de her yerde rastlamak mümkündür. Güney Avrupa’da Akdenizde adalar, Sicilya’nın güneyinde yer almaktadır. Malta, Gozo ve Comino olmak üzere 3 adadan oluşur. Malta 237 km 2, Gozo 68 km 2,Comino 2 km 2 yüzölçümüne sahiptir ve toplam yüzölçümü 316 km 2 dir.

Akdeniz iklimine sahip ve arazi yapısı çoğunlukla alçak araziler, kayalıklar, düz ve bölümlere ayrılmış ovalar, kıyıda uçurumlar yer almaktadır. Sıcak Akdeniz iklimi, kristal berraklığındaki denizi, plajları, özgün mimarisi, kasabaları, kırsal alanları ve misafirperver insanları ile tanınmaktadır. Adalar karnavalları, açık hava konserleri, plaj partileri, gece kulüpleri, alışveriş merkezleri, dünya mutfaklarından menüler bulabileceğiniz restoranları, açık hava kafeleri ile renkli bir hayat sunmaktadır. Adada nüfus 394,583 adada din %91 Roma Katolikleridir ve adada okur yazar oranı %88,76’dır.

Bu bilgileri şimdilik yeterli buluyorum çünkü aslında internetten çok da fazla bir bilgiye ulaşamıyorum. Topladığım bilgiyi yazdırıp yanıma alıyorum. Malta'da yapılması gereken 101 şey isimli makale de yanımda olacak.

Bu seyahatte milli takımı erkeklerde Engin Kayaoğlu, Eser Tekin, Emre Toros (yazıda yine alışkanlıktan Toros diyeceğim) ve Serkan Yalız, bayanlarda Duygu Karaca, Ayça Can Çetin, İlayda Gözde Uz ve Tuğçe Küçükakkaş temsil ediyor. Milli takıma bu kez sadece Mete Özdemirci eşlik etmiyor. Yanımızda Bocce Bowling ve Dart Federasyonu başkanı Ahmet Recep Tekcan (ben bu yazıda kendisine başkan Tekcan demek istedim) ve Ankara Gücü Kulübü'nün antrenörü Nafiz Çelebi de var. Ufuk İlter ve benim de katılımım ile kafilemiz 13 kişi olarak yola çıkacak.


26 Mayıs 2011, Perşembe
Malta seyahatinden Salı gecesi 1542 fotoğrafla ve yol yorgunluğu ile döndüm ve ancak bugün bilgisayarın başına geçebildim. Çarşamba günü, fotoğrafları eleyip, yazımda kullanacaklarımın boyutlarını küçültmekle geçti. Bugün artık başlamaya hazırım. Malta'nın çok da görülesi bir yer olmamasından kaynaklanan bir motivasyon düşüklüğüm var ya da belki sadece yorgunluktan yazmaya eriniyorum ama bu seyahatin amacı bu yazı olduğu için işte başlıyorum:


17 Mayıs 2011, Salı 
İşte o gün bugün. Saat 03:15'te bizim evin önünde 8 kişi toplanıp, Secure Drive firmasından talep ettiğimiz havaalanı servisine biniyoruz. Bizleri Ayça'nın eşi Doğu Çetin uğurluyor. Uykusuzluğumuza rağmen herkes mutlu görünüyor. Havaalanında tüm kafile buluşup, yurt dışı çıkış harç pullarımızı alıyoruz. Mete kafile başkanı olarak milli takıma harcırahlarını imza karşılığı teslim ediyor, yanısıra da yaptırttığı takım formalarını, kravatları ve fularları da herkese dağıtıyor. Sonrasında kendimizi dış hatlara atıyoruz. İş Bankası'nın bekleme salonu yine kurtarıcımız çünkü beklerken kahvaltımızı orada yapıyoruz.
 
Lufthansa Havayolları'nın 1787 uçuş numaralı uçağı ile Ankara'dan Münih'e 06:15'te uçulacak ve ardından Münih'ten Frankfurt'a geçilecek. Frankfurt-Malta uçuşumuz için ise Frankfurt'ta 7 saatlik bir beklememiz var. Bu bol duraklı ve beklemeli uçuş için 1.134,00TL ödüyorum. Kendim için daha ekonomik ve kısa süren bir uçuş bulabilirdim belki ama kafile ile birlikte seyahat etmeyi tercih edince, bedeli benim için biraz pahalı oluyor. 
Uçağımız zamanında kalkıyor ve Münih'e iniyoruz. Saat 08:15. Frankfurt uçağımız 10:50'de. Biraz duty free dükkanlarına bakıp sonrasında kahve ve çay eşliğinde sohbet ediyoruz. 
 
 
 
 
Saat 12:00'de Frankfurt'tayız. Frankfurt-Malta uçuşumuz saat 19:15'te. Nafiz, İlayda ve Tuğçe havaalanında beklemeyi tercih ederken, kafilenin geri kalanı Frankfurt'un şehir merkezine inmeye karar veriyor. Daha havaalanındayken Eser'in paniği ile kendimize geliyoruz. Takım elbisesinin ve gömleklerinin de içinde bulunduğu çantasını uçakta unuttuğunu farkeden Eser'e faydamız olmuyor. Kayıp eşya ofisi de kendisine e-posta yollamasını öneriyor. Eser çok şikayetçi sayılmaz: En azından Frankfurt'u gezerken eli boş olacak:)

Yola çıkmadan önce Frankfurt'un metro haritasına çalışmıştım. Üstelik bu şehre daha önce defalarca gelmişliğim var ve gerçekten çok seviyorum. S8 hattını kullanarak şehir merkezi olan Hauptwache durağında iniyoruz. Havaalanından 5 durak sonra yaklaşık 15 dakika içinde merkezde oluyoruz. 
 
Metrodan iner inmez ilk durağımız "Maredo". Maredo bir Arjantin et restoranı zinciri. Daha önce defalarca Almanya'nın farklı şehirlerinde tecrübe etmişliğim olduğu için, burada yemek hususunda ısrarlıyım. Herkes çok aç zaten; beni reddetmiyorlar. Menüden kimimiz 150gr'lık, kimimiz de 250gr'lık biftek tercihinde bulunuyor. Gelen porsiyonlar hepimizi oldukça tatmin ediyor. Yemekler geldiğinde masada bir sessizlik oluyor ki anlatılamaz. Sadece çatal bıçak sesi duyuluyor. Tabaklar boşalınca sohbete devam edebiliyoruz. Herkes yediğinden memnun olunca ben de rahatlıyorum. Kişi başı yaklaşık 20,00 Euroluk bir hesap ödüyoruz. Üstelik de herkesten tek tek yediğinin ödemesi alınıyor. Ne de olsa burası Almanya. Alman usulü işte, sadece yediğimizi ödüyoruz.
 
 
 
Hala şehri gezmek için vaktimiz var. 1 saat sonra ayrıldığımız noktada buluşmak üzere sözleşiyoruz. Ben Serkan ve Mete ile dolaşmaya başlıyorum. 
 
İlk durağımız Opera binası. Trafiğe kapalı cadde üzerinde oldukça güzel görünüyor opera binası. Akşam üstü buraya en güzel kıyafetleri içinde temsil izlemeye gelenlere birkaç kez şahit olmuştum. Opera'nın tam altında bir kapalı otopark var. Buraya park edip şehir merkezinde dolaşmak da oldukça büyük kolaylık. Operanın temsil programını öğrenmek isteyenler için adres: http://www.oper-frankfurt.de
 
İkinci durağımız yeni açılmış bir alışveriş merkezi olan Zeilgalerie. Mimari olarak son dönemde gördüğüm en değişik yapılardan biri burası. Alışveriş merkezinin en üst katına tek bir yürüyen merdiven ile çıkıyor, sonrasında tek tek katları aşağıya doğru gezerek iniyorusunuz. İki katın neredeyse tamamı Satürn mağazasına ayırılmış. Elektronik alışverişi için tüm seçenekleri bir arada bulmak mümkün. Biz de her katı dolaşarak aşağıya iniyoruz. 
 
 
Zeil caddesi üzerinde dolaşmaya devam ediyoruz. Hava çok güzel. Herkes sokaklarda. Biz de McCafe'de bir mola verdikten sonra dönüş yönünde gezmeye devam ediyoruz.
 
1 saatin sonunda buluşma noktasına vardığımızda Toros, Ayça, Engin, Eser, Duygu ve başkanımızı Starbucks'ta sohbet ederken bulup, yanlarına yanaşıyoruz. Ufuk'un da katılması ile tamamız. Metroya yönelmenin vakti geldi. Havaalanına dönüyoruz.
Rötarsız bir kalkış bizi bekliyor. 19:15'te Frankfurt'tan kalkan uçağımız 21:50'de Malta'da olacak. Bu uçuşu Lufthansa'nın ortaklarından Air Malta ile yapacağız.
 
Tam vaktinde Malta'da oluyoruz. Kafilenin tamamının bavulları da gelmiş olduğu için memnunuz. Bizi karşılayacak olan servisi beklerken Mete'yi iki ikişi ile sohbet ederken görüyoruz. Türkiye'nin Malta'daki Valetta Büyükelçiliğinden biz karşılamaya gelen Sn.Gülderen Bouziane ve Sn. Salih Güneş ile tanışıyoruz. Kendileri bizlere herhangi bir sıkıntımız olursa yardımcı olabileceklerini belirterek bizi otelimize uğurluyorlar. Yolculuğumuz yaklaşık 40 dakika sürüyor.
Otele vardığımızda saat 23:00 oluyor. Hepimiz oldukça yorgunuz. Odalara yerleşme işlemleri de biraz vakit alıyor. Sabah 08:00'de kahvaltıda görüşmek üzere odalarımıza dağılıyoruz.
Yani bir kısmımız odalarına gidiyor. Enerjisinin son damlalarını kullanmak isteyen Engin, Eser, Serkan, Toros, Mete ve ben, otelin barında buluşuyor ve geceyi burada sonlandırıyoruz.
18 Mayıs 2011, Çarşamba
Bugün için herhangi bir program yok. Milli takımın amacı bugün iki kere antrenman yapmak. Birincisini saat 10:00'da ikincisini ise saat 15:00'te planladılar. Havaalanından ve resepsiyondan aldığım tüm turistik bilgileri önüme açıyor ve bugün için bir tur öneriyorum. Saat 12:00'de otelimizin bulunduğu Bugibba'dan (Bucibba okunuyor) kalkacak bir tur otobüsü buluyorum. Herkes tura dahil olmayı kabul ediyor. Üstü açık iki katlı otobüsler burada da var. Ülke içinde her biri 15,00 Euro olan 3 tur satılıyor. Birincisi kuzey, ikincisi güney turu. Bir de Gozo adası turu var. Otobüsten hiç inmeden turunuzu tamamlamak 3 saat sürüyor. Biz bugün için kuzey turunu seçiyoruz. 11:45'te lobide buluşuyor ve otobüsün geçeceği meydana doğru hep beraber yürüyoruz. Meydana yaklaşırken bir turizm acentasına girip bilgi almak istiyorum. Tur biletlerimizi oradan alabileceğimizi ve tur otobüsünün de bizi buradan aldırabileceğini öğrenince ödememizi yapıp bekliyoruz. Tur şirketine ait 12 kişilik bir minibüs bizi alıyor ve yaklaşık 20 dakika süren bir yolculuk ile turuna devam eden otobüse Sliema'dan (Silema okunuyor) bizi dahil ediyor. Otobüsün üst katında yer buluyoruz.
 
Sliema'dan Manoel Island'ı görerek kıyıdaki marinaları seyredip Malta'nın başkenti Valetta'ya ulaşılıyoruz. 1568 yılında St.John'un emri ile şovalyeler tarafından şehrin girişine barok tarzda bir kapı inşa edilmiş.  Valetta'da tarihi binalar oldukça iyi korunmuş.  Buradaki marinalarda tur gemilerinin yanısıra oldukça çok özel yatlar da duraklıyor.
 
  
 
Mosta'ya varmadan önce adanın en ünlü bahçeleri olan San Anton Bahçeleri'nden geçiliyor.  Sonrasında da adadaki cam üfleme sanatının merkezinde duruluyor. İsteyenler burada alışveriş için otobüsten inebiliyor. Bir sonraki otobüsü yakalamak için yarım saat beklemek gerekiyor. Üfleme cam'dan yapılan malzemeler bizi çok da cezbetmiyor. Ara sokaklar sizi sonrasında havacılık müzesine götürüyor. Burada da bir durak var. II. Dünya Savaşı'nda kullanılmış olan depolar müzeye çevrilmiş. Biz burayı da pas geçiyoruz. Saat 14:30 olduğunda artık iyice acıktık ve güneş de oldukça yakıcı oldu. Mosta'ya geldiğimizde inmeye karar veriyoruz. Turu tamamlamayıp yemekten sonra otele döneceğiz ki Mete yöneticiler toplantısına yetişebilsin, milli takım da  antrenman programını aksatmasın. Zaten saat 18:00'de açılış töreni var. Nafiz, İlayda ve Tuğçe yemek için otele dönmeyi tercih ediyorlar. Onlardan bu durakta ayrılıyoruz. İndiğimiz duraktan başlayarak ana cadde üzerinde kısa bir tur atıyoruz. Ne var ki indiğimiz yerde yiyecek alternatifi çok yok. Bu yüzden ilk gördüğümüz pizza restoranında karar kılıyoruz. Restoranda bizden başka müşteri olmamasına rağmen, verdiğimiz siparişlerin hazırlanması oldukça çok vakit alıyor. Fakat farkediyoruz ki ücretsiz internet ulaşımı var. İşte bu kareler bekleyiş esnasında restoranı nasıl internet kafe'ye çevirdiğimize ispat oluyor.
    
  
Yemeğimizin ardından artık otele dönüş kararı verdiğimiz için taksi bulmayı deniyoruz. Ne var ki bu çabamız boşa çıkıyor. Adada taksi bulmak oldukça zormuş ve pahalı bir ulaşım aracıymış. Bu bilgiyi bize veren restoran sahibesinden otelimize ulaşabileceğimiz en uygun otobüs hattının numaralarını öğreniyoruz ve mecburen otobüs ile otelimize gidiyoruz. Dönüş yolunda Malta'nın eski başkenti ve tarihi MÖ1500'lere dayanana Mdina (Medina okunuyor) şehrinden geçiyoruz. Tarih bıyunca yöneticileri tarafından çok farklı isimlerle anılmış olan bu şehri en iyi "soylu" kelimesi tanımlamış. Mdina Avrupa'nın duvarla çevrili eski şehirlerinden biri olmasının yanı sıra orta çağ ve barok mimarisinin en güzel örneklerinin görülebileceği bir şehir. İsteyenler buradan kalkan sevimli yarı açık bir tren ile 4,00Euro karşılığı tarihi ve kültürel bir tur satın alabiliyor. Bu turda Rabat şehri de görülmüş oluyor.
 
Mete, saat 17:45'te lobide buluşulması gerektiğini hatırlatıp derhal yöneticiler toplantısına gidiyor. Saat 17:45'te hazırız. Odamızın kapısı açık, çıkmak üzereyiz ki bir anda Mete cüzdanını aramaya başlıyor. O sırada kırmızı bayraklı kravatları ile siyah takımları içinde tören için hazır, Serkan ve Toros beliriyor kapımızda. Hep birlikte Mete'nin cüzdanını arıyoruz fakat ne yazık ki odada olmadığına kanaat getiriyoruz. Mete koşarak toplantı odasına gidiyor ama nafile. Orada da yok. Bu sırada tören başlamak üzere olduğu için mecburen törenin yapılacağı salona, yani turnuva salonuna gidiyoruz. Lobide takımımızın son hazırlıklarını tamamlamak üzere olduğunu, herkesin birbirinin kıyafetine son rötuşları yaptığını görüyorum. 
Organizasyonun sahibi ve yöneticisi Michael Savvides'in açılış konuşmasını yaparak başlattığı törenden hiçbir şey anlayamıyoruz elbette ki. Herkes Mete'nin cüzdanının derdinde. Serkan'nın aklına bizleri havaalanında karşılayan büyükelçilik görevlileri geliyor ve onları arıyoruz. Telefonda oldukça içten bir ilgi ile karşılanan Mete'nin yarın tutanak tutturması gerekiyor ama elçilik yarın 19 Mayıs olduğu için resmi olarak tatil.
 
 
Bu sırada açılış törenine renk katması için iki kişilik bir müzik grubu davet edilmiş sahneye. Her parçanın sonunda uzun uzun sohbet eden müzisyenler salonu bunaltmış durumda. Salonu neşelendirebilmek için parçaya eşlik edilmesini sağlamaya çalışıyorlar ama sadece Malta'lı oyunculardan tepki alabiliyorlar.
Bu sırada aklımıza cüzdanın tur otobüsünde düşmüş olabileceği fikri gelince firmayı aramak üzere Mete resepsiyonun yolunu tutuyor. 5 tur otobüsünün 4'ü garaja dönmüş ve telefondaki yetkili hepsine bakıyor tek tek. Ne yazık ki orada da değil. O sırada 5. otobüsü otelin önünde duraklamış görüyoruz ama aynı anda takımların sahneye davet edilmesine başlandığı için onun da içine bakamıyoruz. 

İşte milli marşları ile sahneye davet edilen Akdeniz Kupası'nın katılımcı 7 ülkesi, ev sahibi ülkenin sona kalması prensibi ile alfabetik sıra ile sahnede:
 
 
 
Geçen sene Cebelitarık'ta yapılan turnuvada ben de sahnede yer almıştım ve itiraf etmeliyim ki  milli marşımızı dinlenirken çok heyecanlanmıştım. Bunun sebebinin milli takımda olmam olduğunu düşünmüştüm ki şimdi bunun ne kadar yanlış olduğunu anlayabiliyorum. Elimdeki fotoğraf makinesinin marşımız çalınırken ve sahnedeki arkadaşlarımın marşı seslendirirken nasıl titrediğine inanamadım. Bu tepkimi abartılı bulacak olanlar olabilir ama ben gerçekten her Türkiye Şampiyonası'nın başlangıcında hep böyle hissediyorum. 

Tören Malta'nın sahneye davet edilmesi ve ayakta alkışlanması ile son buluyor. Hep birlikte salonun dışına çıktığımızda titremeyen bir takım fotoğrafı için takımı dışarıya çıkmaya ikna ediyorum ve bir kareye ben de giriyorum. İşte sonuçlar:
 
Artık yemek için hazırız. Yemek resmi olmadığından kıyafet değişimi için odalarımıza çıkıp  hazırlanıyoruz. Odaya girdiğimizde içimdeki his yatakların arasına bakmam gerektiğini söylüyor. Ve işte Mete'nin cüzdanı yere düşüyor. Gerçi Mete'nin babasını arayıp kendisinden kredi kartlarını iptal ettirmesini istemiştik ama cüzdanın dönüşü bizi pek memnun ediyor. Resepsiyona ve elçiliğe bilgi verip teşekkür ediyoruz.

Otelde konaklama için tek kişilik odaya 25,00 Euro, çift kişilik odada kişi başı konaklama için 16,00 Euro ödeniyor. Bu fiyata sabah kahvaltısı ve akşam yemeği dahil. Fiyatların makul oluşundan yemeklerin içeriği hakkında biraz fikir edinebilirsiniz. Açık büfe sunulan yemekte çoğunlukla hepimizin tercihi makarnadan yana gibi. O da lezzetten yoksun ne yazık ki. Galiba bizim gibi mutfağı oldukça zengin bir ülkenin vatandaşlarının, gittiği ülkelerde lezzetli seçenekler bulması biraz zor oluyor. Daha ilk günden kuru fasülye ve pilav konuşulan masadan anladığım kadarı ile bu fikrimde yalnız değilim.
19 Mayıs 2011, Perşembe
Sabah 08:00'de tüm takım kahvaltıda hazır. Bugün takımlar karşılaşmaları var ve maçlar 10:00'da başlıyor. Mete kısacık bir motivasyon konuşmasının ardından herkese bol şans diliyor. Saat 10:00'da maçlar başlayacağı için kahvaltımızı kısa tutuyoruz.

Erkek takımları iki ayrı grupta maçlar yapacak. Bizim grubumuzda Fransa, İtalya ve Malta'nın kırmızı takımı var. Yani Malta'nın iyi olan ilk takımı ve ilk maç onlarla. Bayan takım maçları da iki ayrı grup olarak oynanacak. Türkiye'nin A takımında Duygu ve Ayça, B takımında ise İlayda ve Tuğçe var. A takımımızın grubunda Yunanistan, İtalya ve Malta'nın Beyaz takımı var. B takımımızın grubunda ise Malta'nın kırmızı takımı, Kıbrıs ve Fransa var. Tüm maçlar kura çekimi ile başlıyor. Her maçın öncesinde takım yöneticileri hakem masasında buluşturuluyor ve kapalı bir sepetten şişenin içinde bulunan 1 ve 2 no'lu taşlardan birini çekerek maça kimin başlayacağını belirliyor. Kuraları  Türkiye için Mete çekiyor. 

İşte sırasıyla takımlarımızın yapmış olduğu maçlar ve sonuçları:
10:00 Duygu ve Ayça'nın ilk maçları Malta Beyaz ile. Aynı saatte erkek takımımız da Malta'nın kırmızı  takımı ile maça çıkıyor. Bayanlar 4-1, erkekler de 9-5 galip geliyorlar. 
10:45 Duygu ve Ayça ikinci maçını Yunanistan ile yapıyor ve 4-1 skorla ikinci galibiyetini alıyorlar. 
11:30 İlayda ve Tuğçe Malta'nın kırmızı takımı ile oynuyor ve bu maç 4-3 Maltan'ın galibiyeti ile sonuçlanıyor. Erkek takımımız ise Italya takımına karşı 9-7'lik bir galibiyet alıyor.
12:15 İlayda ve Tuğçe Kıbrıs takımına karşı 4-2'lik bir galibiyet alıyor.
13:00 Duygu ve Ayça son maçını İtalya ile yapıyor ve onları da 4-2 yeniyor. Aynı saatte Tuğçe ve İlayda da Fransa ile maça çıkıyor ancak 4-0 yeniliyorlar. Erkek takımı da Fransa'yı 9-5 yeniyor ve bugünün müsabakaları sona ermiş oluyor.  Erkek takımımız ve Bayanlar A takımımız grup maçlarını namağlup bitirerek grup 1.si olarak yüzümüzü güldürüyor. Ne yazık ki Bayanlar B takımımız tek galibiyet alarak gruptan çıkma şansını kaybetmiş oluyor.
13:30 Yöneticiler arası düzenlenen turnuvanın ilk maçının skoru ise; Mete Özdemirci 3, Denis Sheehan (Cebelitarık) 0.
 
 
 
 
 
 
 
Tüm bu maçlar sırasında bir ara Mete yanıma gelip:"Bak kimler burada" diyor. Gözlerime inanamıyorum. Carmen ve Roger Tickner çifti. Türkiye'de dartın tanınması ve yaygınlaşmasının ilk adımları onlar tarafından atılmıştır. Ankaralıları dart ile tanıştıran ailedir onlar. Bizler buraya gelmeden birkaç gün öncesinde facebook üzerinden Roger'ın Toros'a ulaştığını ve bunun çok tesadüfi olduğunu biliyordum. Roger dart turnuvasının nerede olduğunu öğrenmiş ve bizleri ziyarete gelmişler. Uzunca sohbet ediyoruz ama aklım maçlarda kaldığı için müsade istiyorum. Yarın yine geleceklerini belirtip onlar da ayrılıyor turnuva salonundan, tabii ki bir fotoğraf almadan bırakmıyorum onları.
 
Maçların sonuna doğru Malta Türk Büyükelçiliği'nde çalışan Sn. Salih Güneş geliyor ziyaretimize. Ufuk, Serkan ve Duygu ile sohbet ediyor. Nasıl bir organizasyon olduğunu ve Türkiye'de dartı anlatıyoruz kendisine; o da bizim Malta ile ilgili merak ettiğimiz konuları aktarıyor. Kendisine bizleri ziyaret ettiği için de çok teşekkür ediyoruz.
 
Bu arada Ayça da üst üste alınan galibiyetlerin yorgunluğunu çıkartmaya çalışıyor. 
Arada yemek yemeye fırsatımız olmadığı için hepimiz bitkin düştük. Bugün için kararımız günü Bugibba'da, yani bulunduğumuz şehirde geçirmek. Yemek için lobide buluşmak üzere sözleşiyoruz. Erken hazırlananlar facebook üzerinden maç sonuçlarını Türkiye'ye iletiyorlar.
 
Bugibba'nın merkezi sadece bir meydandan ibaret. Otelimizin bu meydana uzaklığı yürüyerek yaklaşık 5 dakika. Bu küçük şehirde yemek için çok da fazla alternatif olmadığı için Toros'un uçakta reklamını gördüğü, yerel yemeklerin de sunulduğu, "Granny's Restaurant" isimli mekanı tercih ediyoruz. 
 
Menüden yaptığımız seçimler servis elemanı bayanın kafasını oldukça karıştırmış olacak ki Engin'in kolasını  çorbasından önce getirmekte ısrarlı davranıyor. Hatta ana yemeği de çorbasından önce getirilmesi ihtimali de oluyor ki artık bu noktada Engin neredeyse kopuyor ama Toros'un müdahalesi ile servis elemanı toparlanıyor. Yine de bütün bu aksaklık hiçbirimizin tadını kesinlikle kaçırmıyor.
  
  
  
  
Yemekleri beklerken ben de küçük meydanda küçük bir yürüyüş yapıyorum. Meydanın denizle birleştiği noktada manzara harika. Denize giren birkaç kişi var ama sürekli esen rüzgar kimseye rahat vermiyor. Hava aslında oldukça sıcak ama rüzgar yorucu oluyor.
 
 
Yemekten sonra Engin'in ısmarladığı dondurmalarımız elimizde etrafı geziyoruz. Hediyelik eşya dükkanları ve deniz manzaralı restoranların içleri neredeyse bomboş. Gündüz buralarda yaşayan yokmuş gibi görünse de dün geceki hareketliliği Duygu ve Ufuk anlatmıştı. Geceyi geç sonlandıran Maltalılar herhalde gündüzden pek faydalanmıyorlar diye düşünüyoruz. Serkan, Toros ve Mete ile deniz kenarında oturuyoruz. Fazla sessiz ve sakin olan bu şehir bizi tedirgin ediyor. Trafik sesi yok, yüksek sesle konuşan insan yok ve herşey oldukça yavaş yaşanıyor burada. Dondurmacıya ne istediğinizi yavaş yavaş söylemezseniz sizi anlamıyor ve defalarca sorabiliyor. Aceleye müsade yok burada. Eser beni uyarıyor: "Sakın sos isteme, çok uzun sürüyor!"
 
   
  
Otele dönüp lobide yine internetle vakit geçiriyoruz. Bu akşam otelden çıkmıyoruz. Geç yenen öğlen yemeği yüzünden akşam yemeği saatimiz de aksıyor ama atlamıyoruz. Lobide internetten BDO dart maçlarını seyretmeye karar veriyoruz. Kendisine de bir koltuk ayırdığımız bilgisayardan, bağlantı müsade ettiği sürece dart maçı seyredip geceyi sonlandırıyoruz.
   
  
Bu arada otelimizi merak edenler için Toros'un açıklamasını fotoğraflı olarak vereyim:)  
 
20 Mayıs 2011, Cuma
Sabah 08:00 ve Türk takımı olarak diğer bütün ülkeler gibi yine kahvaltıdayız. Bugün öğlenden önce tekler maçları, öğlenden sonra ise eşli erkekler maçları var.
  
  
Saat 10:00 olmadan herkes salondaki yerini alıyor ve milli oyuncularımız ısınmaya başlıyor. Motivasyon oldukça yüksek bugün. İşte size tekler maçlarının sonuçları:
Bayanlar ilk tur maçları sonuçları
Duygu Karaca 4-0 Wendy Oates (Bu maç Duygu için eleme maçı mahiyetinde. 4 oyuncu ön eleme turunu geçmek üzere karşılaşıyorlardı ve Duygu bu maçını çok başarılı bir sonuçla aldı.)
Ayça Can Çetin 4-2 Maria Probona 
Tuğçe Küçükakkaş 2-4 Tessie Bilocca
İlayda Gözde Uz 4-3 Joyce Borg
Duygu Karaca 4-1 Margeta Chatzi
Bayanlar ikinci tur maçları sonuçları
Ayça Can Çetin 1-4 Dorothee Lemaire
İlayda Gözde Uz 4-2 Veleda Gaiga
Duygu Karaca 1-4 Carole Frison
Bu tur sonunda yarı final oynama hakkını İlayda kazanıyor. Ne yazık ki Ayça ve Duygu çeyrek finalde elenmiş oluyorlar. 
Erkekler ilk tur maçları sonuçları
Serkan Yalız 3-4 Chris Cohen
Engin Kayaoğlu 4-1 Danilo Di Terlizzi
Eser Tekin 4-0 Ian Oates
Emre Toros 4-0 Alan Kimberley
Erkekler ikinci tur maçları sonuçları
Engin Kayaoğlu 3-4 Nicolas Thuillier
Emre Toros 4-2 Joe Caruana
Eser Tekin 4-3 John Ciantar
Bu tur sonunda yarı finalde Emre Toros ve Eser Tekin karşılaşması oluşuyor. Bu maç yarın oynanacak.
  
Bugün Mete'nin ikinci maçı var. Bu da Mete Özdemirci 3 Edward Bonnici 0 (Malta) olarak sonuçlanıyor. Mete de bu vesile ile takımının maçlarını seyrederken duyduğu heyacanı kendi maçına aksettirmiş oluyor. 

Saat 13:00'te maçlara ara veriliyor, çiftler maçları 15:00'te başlayacak. Duygu ve Ayça tercihini başkent Valetta'ya gitmekten yana kullanıyorlar. Başkan Tekcan ve Ufuk ile buluşacaklar. Herkes öğlen yemeği için çözümü kendi bulacak olduğu için ben de Mete ile atıyorum kendimi merkeze. Önümüze ilk çıkan McDonalds olduğu için tereddüt etmeden içeri giriyoruz. Hemen arkamızdan da Nafiz, İlayda ve Tuğçe giriyor içeri. Deniz manzaralı bir yemek yemiş olmaktan memnun kalıyoruz. 
Turnuva salonuna geri döndüğümüzde erkek takımlarımızı yine ısınırken buluyoruz ve yine oldukça motive görünüyorlar.
 
 
 
Çift erkekler ilk tur maçları sonuçları
Eser Tekin, Engin Kayaoğlu 4-0 Daniele Sergi, Danilo Di Terlizzi
Emre Toros, Serkan Yalız 0-4 Konstantinos Pantelidis, Georgios Portokalis
Çift erkekler ikinci tur maçları sonuçları
Eser Tekin, Engin Kayaoğlu 4-2 Kyriakos Anastasiadis, Theodoros Chorianopoulos
Bu tur sonunda da Eser ve Engin ikilisi yarı finale kalmış oluyorlar.


Maçlardan takımlarımız yorgun düşmüş olsa da günün geri kalanında boş kalmak istemiyoruz ve Valetta'ya gitmeye karar veriyoruz. Bu arada saat 15:00 civarında sabah Türkiye'den yola çıkan, Serkan'ın eşi Volga'da katılıyor aramıza. Resepsiyondan aldığımız bilgiye istinaden en yakın otobüs durağına varıyoruz. Bu üç günde  otobüsler ile ilgili öğrendiğimiz en enteresan bilgi, kimsenin otobüs güzergahlarına ait numaraları bilmediği. Kime sorsak aldığımız cevap aynı: "Galiba 43 numaralı otobüs ama mutlaka gideceğiniz yeri şoföre sorun." Biz de öyle yapıp sorarak biniyoruz 40 dakika sürecek yolculuğumuz için otobüse. Otobüslerin çok enteresan bir görüntüsü var. Malta'ya otobüsler ilk olarak 1905 yılında ithal olarak gelmiş. Sonrasında 1920'de adada otobüs üretimi  başlamış ve sadece adaya özgü bir model üretilmiş. 2009 yılında yenilenen bazı araçlar dışında halen 1950'lerden kalma modeller yollarda ve kullanılıyor. 1930'da her hattın kendine ait bir de rengi varmış ama bizim şimdi gördüklerimiz hep sarı kırmızı çizgiliydi.
 
Valetta'ya vardığımızda yolculuk bizi daha da çok yormuş oluyor ama bu gezme isteğimize engel olmuyor elbette. Eser ve Engin acıktıkları için önce yemek yemek istiyorlar. Dolayısı ile onlardan ayrılıyoruz ve Valetta'nın en işlek ana caddesi üzerinde dükkanlara girip çıkarak dolaşmaya başlıyoruz.
 
 
 
Malta tarihine ait tüm kalıntıları başkentte görmek mümkün olacaktır. Valetta'nın sokakları ve meydanları 16.yüzyıldan başlayarak birçok farklı mimariyi yansıtıyor. Şehir; müzeleri, sarayları ve kiliseleri ile adanın kültür merkezi olmuş. İngiltere başbakanı Benjamin Disraeli bu şehir için: "Centilmenler tarafından centilmenler için inşa edilmiş saraylar şehri" tabiri kullanmış ki bu tanımlama şehrin her yerinde yazılı olarak görülebiliyor. Okuduğum tüm yazılarda Valetta'nın herhangi bir Avrupa başkentinden bir eksiği olmadığı, hatta fazlasına sahip olduğu fikrinde hemfikir ama biz aynı kanaatte değiliz.. 
  
  
  
Biz de kafamız yukarılarda, kendimizi ara sokaklara atıyoruz. Mimarisi oldukça farklı binalardaki rengarenk boyanmış cumbalar oldukça dikkat çekici. Denize ve limana açılan ara sokaklarda kendimizi kaybediyoruz.
  
  
Mağazalar saat 19:00'u gösterir göstermez kapanmaya başladı ve artık biz de acıktık. Toros'un bir arkadaşından öğrendiği bir et restoranı hedefimiz oluyor. Ne var ki restorana ait bildiğimiz tek şey, Hilton Oteli'nin yanında olduğu ve Hilton'un burada değil Paceville'de (Paçevil okunuyor) olduğunu öğreniyoruz. Yine şoföre sormak sureti ile bir otobüse binerek ulaşıyoruz Paceville'e. Bir anda bütün gün etrafımızdaki sarı rengin hakim olduğu binalar görüntüsünün yerini rengarenk bir gece alıyor. Sokakları kalabalık ve oldukça şık insanların yürüyüş yaptığı, barlardan ve restoranlardan güzel müziklerin duyulduğu bir yer burası. Hilton Otel'i de sorarak buluyor ve işte aşağıda fotoğraflarını göreceğiniz koya giriyoruz merdivenlerden aşağı inerek. 
 
  
 
 Buffalo Bill's Steak House'un menüsü oldukça kolay. Yanında çorba, brushcetta ve salata ile servis yapılacak etinizi ve sosunu seçiyorsunuz. Servis elemanları oldukça güler yüzlü ve tek tek siparişinizi alıyorlar, etinizin nasıl pişmesini istediğinizi soruyorlar. Kişi başı 23,00-30,00 Euro arasındaki menülerden seçme şansınız oluyor. Toros ve Serkan Angus etini tercih ederken, Volga,  Mete ve ben de  bonfile tercihinde bulunuyoruz. Mete de şarabımızı seçiyor. Manzara nefis, yemek nefis, sohbet şahane. İyi ki gelmişim diye işte şimdi söylüyorum. Toros da keşke Seçil de burada olsaydı diyor. Keşke. İlk kadehlerimizi, nişan yıldönümünü kutlayan Serkan ve Volga için kaldırıyoruz.

Saat 22:00 olduğu için otobüs bulma şansımız kalmamış oluyor. Bizlere servis yapan ve gece boyunca oldukça ilgili davranan Tonyo'dan bize bir taksi çağırmasını rica ediyoruz ve taksiyi beklerken kendisine yarın akşam nereye gitmemizi önereceğini soruyoruz. İlgi ile bize civardaki barlar hakkında bilgi vermesinin yanı sıra bizlere sahibini tanıdığı Plush isimli bir bardan ücretsiz içki kuponları veriyor.

Taksi şoförümüz oturduğumuz masaya gelip hazır olduğunu bildiriyor ve biz de onu takip ederek sonlandırıyoruz bu güzel geceyi. Yol boyunca Fas'lı taksi şoförümüz Yusuef sıcak bir sohbetle Malta'yı anlatıyor bize. Yanısıra bir de pazar günü için tur önerilerinde bulunuyor. Türkiye'den geldiğimizi söyleyince, kendisinin de 7 kez Türkiye'ye geldiğini ve bazı Türkçe kelimeler bildiğini söyleyip: Jandarma diyor bizlere. Mete ve ben de Fas seyahatimizden hatırladığımız kelimeleri söylüyoruz. Joseph, Türkiye'den gelmiş olan bizlerin Malta'yı beğenmemesine hak veriyor ve otele vardığımızda artık arkadaş olduğumuz için bizden alacağı 27,00 Euro yerine 20,00 Euro istiyor.

21 Mayıs 2011, Cumartesi
Yine 08:00'de tüm kafile ile kahvaltıdayız. Bugün yarı final ve final maçları, akşam ise gala yemeği var. Günün ilk yarı final maçı 09:30'da Mete ile Fransa'nın yöneticisi Michael Boulet'in. Mete bu maçını da 3-1 alarak finale çıkıyor.
İşte diğer yarı final maçlarının sonuçları:
Eser ve Engin Fransız rakipleri Martin ve Nicolas'a ne yazıktır ki 4-3 yeniliyorlar.
Ayça ve Duygu da Kıbırs'lı rakipleri Amanda ve Karen'e 4-2 yeniliyorlar.
Eser, Toros'u 4-2 yenerek finale çıkıyor.
İlayda da Fransız rakibi Carol'ü 4-1 yenerek final şansını yakalıyor.
Erkekler takım karşılaşmasında Cebelitarık'ı 9-3 yenerek finale çıkıyor.
 
 
 
Final maçlarına kadar bir yemek arası var ama kimse pek uzağa gidemiyor ve ağır yemek yemek istenmediği için çoğunluk turnuva salonu girişindeki sandviçleri tercih ediyor. İlk final maçı yöneticiler kupasının yani Mete'nin ama ne yazık ki salon boş. Herkes dinlenmek üzere ortadan kaybolmuş. Cebelitarık takımının seyircilerinin yanında Nafiz ile yer buluyoruz. Bir ara da Eser'in sesi geliyor gerilerden. Mete'nin stage heyecanı yüzünden okunuyor. 2-0 öne geçtikten sonra durum 2-2 oluyor ve son legi de Mete alarak şampiyon oluyor.
  
Eser final maçını Yunanistan'dan Konstantinos Pantelidis'e karşı oynuyor ve ne yazık ki 4-3 yeniliyor. Aslında bu yenilgi Eser için bireysel anlamda üzücü olabilir ama takımlar puanlarına bu mağlubiyetin çok da etkisi yok. Takımlar müsabakasında 1. olma şansımız hala var, eğer ki takımımız finalde Fransa'yı yenerse.

Şimdi sahnede İlayda var. Tek bayanlar finalini Fransa takımından Dorothee ile oynuyor. 4-2'lik bir galibiyetle tüm salonu ve tabi ki bizleri coşturuyor. Gözlerimiz doluyor. İlayda bayanlarda Akdeniz Şampiyonu oluyor. Gidip Nafiz'i de tebrik ediyorum. Haklı gururu gözlerinden okunuyor.
  
Sırada erkekler takım müsabakasının finali var. Eser'i bu saate kadar aldığı tekler yenilgisi nedeniyle toparlamak mümkün olmuyor ama artık takım zamanı. Fransa'ya karşı grup maçlarında galibiyetimiz vardı zaten ama durum 6-1 olunca hepimizin tadı kaçıyor. Bu ana kadar alınan tek leg Toros'un. İkincisini yine Toros alıyor ve biraz umutlanıyoruz. Durum 8-2 oluyor ve bir atak da Engin'den geliyor. Ardından Toros bir leg daha alıyor. Durum 8-4 ve son şansımız Eser, ama ne yazık ki maç 9-4 sonuçlanıyor.
Takımımıza ne olduğunu anlayamıyoruz. Bir türlü ilk gün gördüğümüz motivasyon ve uyumu göremiyoruz. Yine de yüzümüzü asmıyoruz çünkü bu Akdeniz Kupası da bizim için genel olarak oldukça başarılı geçmiş oluyor.

Erkekler takımımızın ülkeler sıralamasında 3., takımlar sırlamasında 2. oluşuna, Eser'in tek erkekler sıralamasında ikincilik, Toros'un da 3'lük madalyası almasına, bayanlar takımlarımızın takımlar sıralamasında birlikte ikinciliği paylaşmalarına, Duygu ve Ayça'nın ülkeler sırlamasında üçüncülüğüne, Mete'nin yöneticiler müsabakasında 1. olmasına ve İlayda'nın şampiyonluğuna şahit oluyoruz. Ödül töreninde hepsi gayet mutlu görünüyorlar. Öncelikle burada olmaya hak kazanmak için oldukça zorlu turnuvalardan puan aldılar ve burada da ellerinden gelenin en iyisini yaptılar. Hepsinin ellerine sağlık.

Ödül töreninin başlamasını beklerken salonun arkasından gayda sesi duyuyoruz ve merakla arkaya dönüp gerçekten de tören için davet edilmiş gayda grubunu görüyoruz. Grup sahnede yerlerini alıp birkaç parça çalarak töreni başlatmış oluyor.
 
Hatta son olarak Queen'in  "We will rock you"  parçasını çalarak tüm seyircilerin kendilerine eşlik etmelerini sağlıyorlar.
Önce kapanış konuşmasını yapmak üzere Michael Savvides çıkıyor sahneye ve turnuvayı resmi olarak kapattıktan sonra sözü önce WDF (Dünya Dart Federasyonu) başkanı Roy Price'a sonra da,  Malta Dart Organizasyonu başkanı Edward Bonnici'ye bırakıyor. O da konuşmasını tamamladıktan sonra Savvides, gelecek sene turnuvanın Yunanistan'da, bir sene sonra da Türkiye'de yapılacağını açıklıyor. Yunanistan'ın gelecek sene ev sahipliği yapamayacak olması halinde yine Türkiye'nin bu organizasyona ev sahipliği yapacağını anlatıyor ve biz de bunu alkışlarla kutluyoruz.
Sahneye ödülünü almak üzere ilk önce Mete davet ediliyor. Savvides, bunun yöneticiler için yapılmış ilk turnuva olduğunu açıklamasının ardından, geçen sene bu turnuvaya konması kararlaştırılan ödülün bir adet muz olduğunu hatırlatıyor ve  Mete'ye bir adet muzunu alkışlar ve gülüşmeler eşliğinde takdim ediyor. Elbette bir de madalya veriyorlar.
Eser ve Engin 3.lük madalyalarını alıyorlar. Ben bu anı ne yazık ki net yakalayamıyorum. Ardından Duygu ve Ayça bayanlar takım sırlamalarındaki 3.lük ödülünü alıyor. Tek erkeler sırlamasında 3.olan Toros'un ardınan 2.olan Eser sahnede madalayalarını alıyor. Tek bayanlar şampiyonu İlayda da alkışlar eşliğinde madalyasını alıyor. En son olarak da erkekler takım sırlamasında 3. olan takımımız madalyasını alıyor. Dereceye girenlerin madalyalarının verilmesinin ardından tüm takımlar tek tek sahneye davet ediliyor ve alkışlanıyor.
 
 
 
Salonu terk etmeden önce formalarını değiştiren Emre Toros ile Godfrey Abela'yı, Eser ile bayrak değiştiren Konstantinos Pantelidis'i ve Mete'yi tebrik eden federasyon başkanımızı fotoğraflama şansım oluyor.
 
 
Şimdi gala yemeği zamanı. Bu yemek için organizasyon kişi başı 20,00 Euro talep etti. Ufuk, Volga, Nafiz ve ben de bu bedeli ödeyip takımlar yemeğine dahil oluyoruz. Takımımız formalarını çıkartıp açılış günü giydikleri resmi kıyafetlerine geçiyorlar. Yemek, otelin her gece yemek yediğimiz restoranında. Bu bizde biraz hayal kırıklığı yaratmadı dersem yalan olur. Adımıza ayrılan masaya yerleşip yemek servisinin yapılmasını bekliyoruz. Bayanlar takım kupası Fransa'nın, erkekler takım kupası ise Yunanistan'ın masasında yer almış. Masalar arası fotoğraf çekimi yapılmaya başlanıyor. Açıkçası biraz yorgun hissettiğim için ben sadece bizim masa ile ilgileniyorum.
 
Saat 21:30'a kadar yemek servise açılmıyor. Otel müşterilerinin yemeklerini  bitirmesi beklendiği için içeri geçip yemeğimizi alamıyoruz. Açık büfedeki yemekleri değiştirdikten sonra her ülkeyi teker teker yemek almak üzere içeriye, Malta'nın geleneksel yemeklerinin çoğunlukta olduğu büfeye davet ediyorlar. İçecekler ödediğimiz ücrete dahil değil. Sürekli bir aksaklık olması tadımızı kaçırıyor. Bir kısmımız yağan yağmura rağmen dışarıda duruyor. Dj ile yapılan müziğin sesi çok açık ve sohbete müsade etmiyor. Yani keyfimiz kaçıyor ve yorulanlar yavaş yavaş odalarına çekilmeye karar veriyor. Ben bir süre daha kalıp Yunanistan masasını ve yaptıkları eğlenceli danslarını seyrediyorum ve acaba takımlar şampiyonluğunu biz alsaydık, onların yerinde olup bu kadar eğlenir miydik diye düşünüyorum. 
 
Bunu öğrenmenin tek yolu gelecek sene şampiyon olmak tabi ki. Dilerim onu da görürüz... Başkan Tekcan'dan da şampiyonaya Türkiye'nin evsahipliği yapması halinde, katılımcı ülkelerin çok daha güzel ağırlanacağının sinyallerini alıyoruz. 

Odama giderken lobide internet erişimi yakalmış olanlara iyi geceler diliyorum. 
 
22 Mayıs 2011, Pazar
Artık turnuva bittiği için bugün kahvaltıya daha geç inme kararı almıştık. Bugün Malta'yı gezmek için son günümüz olduğu için yine de çok geç olmadan, saat 09:00'da kahvaltıda buluşuyoruz. Nafiz, Tuğçe, İlayda, Başkan Tekcan, Eser ve Engin bugünkü turumuza dahil olmak istemiyorlar. Biz de saat 11:00'de otelin önünden bizi alacak tur otobüsü için ödememizi resepsiyona yapıp rezervasyonumuzu yaptırıyoruz. Bugünkü turumuz Güney turu. Adanın güney sahilini boydan boya gezeceğiz. Bu tur için de yine kişi başı 15,00 Euro ödeyeceğiz. Aynı turu Volga dün tek başına zaten yapmıştı ve memnun kalmıştı. Sağolsun bizim için tekrar yapmayı kabul edince biniyoruz otobüsümüze. İneceğimiz iki durak var: Vittoriosa ve Marsaxlokk (Marşalok okunuyor)
 
 
 
Sürekli sıcak esen rüzgara karşı dayanıklılık gösterenler otobüsün üst katında kalıyor, ki ben de onlardan biriyim. Bu inadımızın akşama kızarmış alın ve burun, sonrasında da aynı bölgenin Ankara'ya dönüşte soyulma ile sonuçlanacağını hiç düşünmeden geziyoruz.
  
  
Vittoriosa, diğer adı ile Birgu, tarih boyunca hiç ele geçirilememiş. 1565 yılındaki kuşatmanın ardından- ki bu kuşatma Malta Seferi olarak da bilinir ve Malta Adası'nın Osmanlı İmparatorluğu kuvvetleri tarafından kuşatılması ve Hospitalier Şovalyeleri (St.Jean Şovalyeleri) tarafından adanın savunulması sürecidir- Şovalyelere Sceberras Dağı'nın üzerine, Birgu'yu Türklerden koruyacak yeni bir şehir kurulması görevi verilmiş. Bu şekilde Valetta, yeni başkent olarak kurulmuş ve Birgu önemini kaybetmeye başlamış. Kuşatmanın ardından bu şehre Vittoriosa adı verilmiş. Biz de bu durakta yarım saatlik bir mola verip limanı geziyoruz. Bu limana demirlemiş ve kiminin de üzerinde helikopteri olan yatları hayranlıkla seyrediyoruz.
  
  
  
  
İkinci durağımız Marsaxlokk, çünkü burası adanın ünlü bir balıkçı kasabası ve bütün turistik broşürlerde özellikle de fotoğraf tutkunlarına tavsiye ediliyor. Amacımız burada deniz kenarında bir deniz ürünlü öğlen yemeği yemek ve pazar günleri kurulan balık pazarını gezmek. Ne var ki otobüsümüz bu durağa varmadan önce kısa bir dondurma molası veriyor. Programda olmayan bu duraklamadan memnun sayılırız çünkü Mete hepimize çikolatalı vişneli dondurmalarımızı alıp dağıtıyor. Elimizde dondurmalar yemeğe doğru gittiğimizi varsayıyoruz ama otobüsümüz ineceğimiz durağa yanaşmadan bir sonraki durağa doğru yol alıyor. Volga ve ben şaşkın durumdayız. Elimizdeki haritada bir durak atladığımızı görüyoruz ama birşey diyemiyoruz. Yeni program, yemeği Paceville yakınlarında yemek olarak değişiyor.
  
  
  
Paceville ve St.Julian's adanın en gözde mekanlarının gece ve gündüz hareketli olduğu bir bölge. St.Julian's koyuna bakan nefis restoranlardan birinde tercihimizi kullanıyoruz: Raffael. Tercihimiz pizzalardan yana oluyor ve kişi başı 12,00 Euro ödeyerek, Duygu'nun sürekli dilediği ve tarif ettiği  gibi "çok güzel bir yemek" yiyoruz.
 
Bir sonraki durağımız St.George's bölgesinde bulunan Bay Street alışveriş merkezi. Burası turistlerin en şok uğradığı bölgelerden biri ve akşam üstü hareketlenmeye başlıyor. En kalabalık barlar bu alışveriş merkezinin yanındaki ara sokaklarda. Biz de dağılıp son alışverişlerimizi yapıyoruz. 
 
Tekrar bir araya geldiğimizde artık hepimiz yorgunuz ve otele dönmeden önce birşeyler içmek için oturacak yer arıyoruz. İlk tercihimiz olan bardan gürültülü olduğu için kalkınca hepimizde bir: "Yaşlanıyoruz galiba, şöyle sohbet edebileceğimiz bir yer olsa daha iyi olmaz mı?" fikri var. Hard Rock Cafe sakin olduğu için tercihimizi o yönde kullanıyoruz. Güzel sohbetimizi biraz atıştırmalıklarla destekleyip otele dönmek üzere taksi istiyoruz. Ne de olsa yarın önümüzde uzun bir yolculuk var.
  
 
 
 
23 Mayıs 2011, Pazartesi
06:00'da hepimiz bavullarımız ile çıkış işlemlerini tamamlamış halde lobide organizasyonun ayarladığı havaalanı transferini bekliyoruz. Resepsiyonun yanında hazırlanmış çay ve kahve masası harika bir fikir olmuş, ondan faydalanıyoruz.
 
 
 
Minibüsümüz, bizi oldukça şaşırtan Malta'nın işlek sabah trafiğinde yaklaşık 40 dakikada havaalanına ulaştırıyor ve işlemlerimizi yapıp beklemek üzere duty free alanına geçiyoruz.
 
Uçağımız 09:25'te Münih'e kalkış yapıyor ve bu iki saatlik yolculuğu hepimiz uyuyarak geçiriyoruz.
  
 
Münih'e vardığımızda saat 12:00 oluyor ve Ankara'ya olan uçağımız saat 19:25'te. Elbette ki plan şehir merkezine inmek. 4 ay önce buraya iş nedeniyle taşınmış olan Kartal Erköy ile de planladığımız üzere S8 metro hattını kullanarak şehir merkezinde, Marienplatz'da kendisi ile buluşuyoruz. Nafiz, İlayda ve Tuğçe tercihlerini yine havaalanında beklemekten yana kullanıyorlar. Bu tren yolculuğumuz 38 dakika sürüyor. (Almanya'nın tamamında tren yolculuğu süreleri hiç aksamadığı için bu kadar net rakamlar verilebiliyor.)
 
 
Marienplatz'da iner inmez Kartal'ı karşımızda görüyoruz. Bizi Fenerbahçe forması ile karşılıyor. Bir önceki akşam yapılan maç sonucu, sezonu şampiyonlukla bitiren takımının galibiyet coşkusunu hala taşıyor ve bu heyecanı paylaşmak için yanında Mete'ye de forma getirmiş. Kartal hepimize Münih hakkında kısa bir bilgilendirme yapıyor ve herkesin istediği şekilde gezmesi için buluşma yeri ve saati belirliyoruz. Aç olanlarla tercihimiz yine bit et restoranı zinciri olan Asado. İndiğimiz durağa 2 dakikalık yürüme mesafesinde olan bu restoranda da defalarca yemek yemişliğim var, dolayısı ile herkese rahatlıkla tavsiye ediyorum. Duygu ve Ufuk, Duygu'nun burada yaşayan bir arkadaşı ile buluşmak üzere bizden ayrılıyorlar. Onlarla 17:00'de  dönüş için buluşacağız. 
 
   
       
  
Yemek boyunca Kartal bizlere burada yaşamanın koşulları hakkında bilgi veriyor ve aklımızdaki tüm soruları detaylıca cevaplıyor.

Artık gezme zamanı diyor ve ana cadde üzerinde, dağılmamız halinde buluşacağımız saat ve yeri kararlaştırıp kendimizi Münih sokaklarına atıyoruz. Bu şehire de oldum olası bir zaafım var. Bundan yaklaşık 10 sene önce ilk defa bir av fuarı için geldiğim Münih'i, haritada görülmedik yer bırakmadan gezme şansım olmuştu. Sonrasında da defalarca iş için burada bulundum ve en güzel yerlerini de o şekilde görmüştüm. Bu şehirde yaşam çok kurallı ama bir o kadar da kolay görünüyor bana. 1 saatlik gezme süremizi sonuna kadar değerlendiriyoruz.
 
 
 
16:00'da anlaştığımız üzere Münih'in en büyük ve en ünlü birahanesine gitmek için buluşuyoruz. Kartal'ın eşi Aycan da bizi orada bekliyor. Hofbrauhaus'ta 1lt'lik bardaklarda yapılan servis herkesi oldukça memnun ediyor. Ülkeye özgü, büyük çubuk kraker tadında, bizim simitimizin yerine tükettikleri, Pretzel tadılıyor ve gün hiç bitmesin isteniyor. Hiçbirimiz Münih'e doyamıyoruz. Volga ve Ayça'nın alışverişi yarım kalıyor. Serkan'ın aklı hala doğa sporları malzemeleri satan çok katlı mağazada kalıyor. Başkan Tekcan da keşke Malta'daki son boş geceyi burada geçirseymişiz diyor.    
 
 
 
17:00'de sözleştiğimiz noktada buluşuyor ve Erköy ailesine de evsahiplikleri için teşekkür edip, vedalaşıyoruz.
Havaalanında Nafiz, İlayda ve Tuğçe ile biraraya geliyoruz ve yüzlerindeki gülümseme dikkatimizi çekiyor. Sebebi mi? Uyumuşlar ve dinlenmişler:)

Uçağımız 30 dakika rötarlı olarak kalkış yapıyor ama umursamıyoruz çünkü artık eve dönüyoruz. Ankara'ya iniyoruz ve herkesin bavullarının eksiksiz geldiğini görünce yine seviniyoruz. Kafileyi eve dönme heyecanı kaplamış ki herkes bir yana dağılıyor ve kiminle vedalaştığımızı bile hatırlamıyorum. Rezervasyonunu yola çıkmadan yaptırdığımız servisimiz hazır ve bizi bekliyor. Servisi kullanacak 3 kişi kalmışız: Toros, Mete ve ben. Saat 24:30'da eve ve evde bekleyen bizi özlemiş kedilerimize kavuşmuş oluyoruz.

Aklımda tek bir düşünce kalıyor: Dilerim seneye Yunanistan'ı da görme şansım olur..

Bu seyahat boyunca fotoğraf makineme konu olan, kimi zaman da tahammül etmek zorunda kalan herkese sonsuz teşekkürler. 

30 Mayıs 2011
Pınar ÖZDEMİRCİ

1 yorum:

  1. Yine nefes nefese okunan, doyamadığım bir yazı olmuş.. Kalemine sağlık Pisi'cim:)

    YanıtlaSil